Gökhan Bacık - Aklın dışına çıkmak üzere iken
Türkiye'de toplumsal bölünmenin günlük hayatta hissedilir noktaya vardığını hepimiz biliyoruz.
Ancak dün açıklanan bir kamuoyu araştırması, durumun “günlük hayatta bizlerin hissettiğinin” ötesinde “vahim” bir aşamaya ulaştığını gösteriyor. GMF'in mali desteği ile Türkiye Kurumsal Sosyal Sorumluluk Derneği adına Infakto Research Workshop tarafından yapılan “Türkiye'de Kutuplaşmanın Boyutları Araştırması” doğrusu akıl ve vicdan sahibi herkes için alarm zillerinin çaldığını, ifade yerinde ise gözümüzün içine sokacak kadar açık gösteriyor.
Araştırmanın bulgularına göre örneğin “kızının uzak hissedilen partinin taraftarı biriyle evlenmesine razı olmayacakların” oranı yüzde 83,4. Bu şu anlama geliyor: “Dürüst, iş sahibi, hayatı boyu ciddi bir yanlış yapmamış suç işlememiş birisi” kapısını çalsa toplumun yüzde 83,4 kadarı “sırf damat adayı” politik olarak uzak görülen partiden diye kendisine kız verilmeyecek! En kötüsü şu: Araştırmaya katılanların yüzde 76 kadarı “kendilerine en uzak partili ile komşuluk bile yapmak istemiyorlar.” Yine aynı araştırmaya göre toplumun yüzde 73,9'u çocuğunun “kendisine uzak görülen siyasi partilinin çocuğu ile arkadaş olmasını istemiyor”.
Bu ne anlama geliyor? Şöyle özetleyelim: Birincisi, toplumdaki gerilim ve siyasi bölünme artık sokağa, iş yerine, kreşe, kız isteme işlerine kadar ulaşmıştır! Toplum neredeyse “irrasyonel” eşiktedir. İrrasyonel demek akıl dışı davranmak demektir. Demek böyle giderse “hastayım şu doktor beni iyileştirecek ama filan partidendir” diyerek insanlar tedavi olmayı reddedecektirler.
İkincisi, toplumda artık bir “inatlaşma” vardır. İnsanlar sadece “kendi partilerine meşru” gördükleri için bu parti başarılı olmasa bile desteklemeye devam edebilirler! Bunu bir parti için yazmıyorum, genel olarak ülkemizin sosyolojik manzarası böyledir. Böylece insanlar kendi politik kulvarlarında ikinci bir meşru parti kurulmadığı sürece kendilerini ideolojik veya dinen “partilerine mahkum göreceklerdir.”
Peki toplum bu şekilde “irrasyonel” bölünürse ne olur? Toplumların etnik, politik veya başka nedenle bölündüğü ve inatlaşmanın “akıl dışı alana” dayandığı yerlerde güçlü veya kalabalık olanlar kazanırlar! Mesela Sünni ve Şii bölünmesinin olduğu bir ülkede kimin sayısı ve etkisi büyükse o taraf kazanır. Peki bu ülkeden bir meslek, marka, başarı çıkar mı? Katiyen çıkmaz. Düşünün “benim gibi düşünmeyen iyi doktor değildir”, “benim gibi düşünmeyen iyi futbolcu değildir” şeklindeki bir sosyal düzen “ancak filan siyasi görüştekiler bir mesleği iyi yapabilir” gibi son derece mantıksız ve akıl dışı bir inanca dayanır.
Dünyada İslamiyet ve Hıristiyanlık gibi büyük dinler veya liberalizm ve sosyalizm gibi büyük ideolojiler dahil hiçbir fikrin bir mesleği tekelleştirme yeteneği yoktur. Bir meslek için “sadece şu inançtakiler yapsın” dayatması kaçınılmaz olarak kalitesizlik ve geri kalmışlık doğurur.
Aynı ankete göre insanlarımız hangi düşünceden olursa olsun kendilerini “vatansever, onurlu” halbuki uzak durdukları siyasi görüştekileri “bağnaz, bencil ve ülkeye tehdit oluşturan” olarak görüyorlar. Öte yandan Türkiye'de anketin gösterdiği sonuçlara göre “dış güçler”, “işbirlikçiler”, “vatan hainleri” her yanı kaplamış durumda. Vaziyete göre yaşadığımız son yıllar, insanların kafasını cidden hırpalamış. Bu kadar güvenlikçi, bölünmüş ve her şeye şüphe ile bakan bir toplum nasıl marka çıkaracak? Nasıl yabancı dil öğrenecek? Nasıl başka uluslardan gelen güzel düşünceleri benimseyecek? Bunların cevabını henüz bilmiyoruz.
Bu anketin çıkardığı sonuçları “ülkedeki hayatın kuralları” olarak kabul ederek şu soruyu sormalı: Kuralları bu olan oyunu 3-5 yıl daha oynarsak sonunda nereye varacağız?