Benim Gözümle Gezelim İspanya 2
İspanya gezisinin devamına hazır mısınız?
Nerde kalmıştık, evet evet Madrid sokaklarındaydık ve ben yalnızlığımla baş başa hayalimde ki ülkedeydim.
Şimdi gezdiğim yiyecek pazarında bir güzel dinlenip keyfini çıkardıktan sonra rotamı diğer bir hayalim olan ülkenin izlerini taşıyan Deboh tapınağına çevirdim.
İlk yazımda anlatmıştım aylarca bu geziyi planladım, yazdım, çizdim, ama en çok belirli kesimleri yıldızladım.
Bunlardan biri de deboh tapınağıdır.
Nedir bu tapınak neden bu kadar önemli derseniz kendisi Mısıra ait orijinalliği korunmuş bir tapınaktır ve benim gizemli dünyamda güzelde bir yer tutacaktır.
Tabii ben biraz tapınağa giderken oyalanıp yol üstünde ki bir kaç eseri de gezdim
Bunlar,
Almudena Katedrali
Gotik mimarisi ile görenleri büyülen Almudena Katedrali, Kraliyet Sarayı’nın yanında konumlanıyor. Madrid-Roma Katolik Başpiskoposluk Bölgesi’nin de merkezi olan yapı, 100 yıldan fazla süren bir zaman diliminde inşa edilmiş. Katedralin içerisinde bir de müze bulunuyor.
Madrid Kraliyet Sarayı
Şehrin kült yapılarından biri olan Madrid Kraliyet Sarayı, görülmesi gereken yerler listesinde ilk sıralarda. Günümüzde sadece resmi törenlerde kullanılan bu saray, Avrupa’nın en ihtişamlı ve büyük saraylarından biri olarak biliniyor. İhtişamlı mimarisiyle dikkat çeken sarayın tam 2800 odası var. Orta Çağ döneminden kalma zırhlar, silahlar ve ilaçlar sarayda görebileceğiniz detaylar arasında. Sarayın arkasındaki devasa bahçe de ziyaretçileri bekliyor.( Flypgs.com)
Bunları gezip en sonda tapınağa giderim dedim ve öylede yaptım.
Madrid de en sevdiğim şey her yer birbirine yakın ve yürüyerek gezilebilir uzaklıkta olmasıydı, gerçi ben zaten gezerken yorgunluğumu falan hissetmem.
Neyse ben buralardan sonra tapınağa doğru çıkmaya başladım. Ee güzergâhta çok zevkli parkalar meşhur çeşmeler derken hafif güneş batmaya başlamıştı ki tapınağa geldim, geldim de bu kalabalık neydi böyle eyvah eyvahh… Bir kuyruk ve bastan 15 kişi 15 kişi gezilebiliyor. Ama olay çok ilginç görevli bir abi var her 20 dakikada bir dışarı çıkıp insanları sayıyor ve sonra tapınağım etrafında koşarak bir kısmına sıra size gelmez deyip geri gidiyor bu olay öyle bir hal aldı ki her çıktığında önümüzde ki ve arkamızdakilerle göz göze gelip adeta bizi geri çevirmesin diye dua eder olduk bu bekleyiş bu şekilde bir buçuk saat sürdü ve tamda bize kadar olan kısım içeri girebildi ve bizden sonrası maalesef gezemedi, bizim o an ki heyecanımız ve bizi içeriye buyur eden görevliyi alkışlamamız tatlı bir anı olarak kaldı.
Ve debod tapınağı
Tapınak ilk olarak Aswan'ın 15 km güneyinde inşa edildi. Bölge Mısır'ın güneyinde, ilk Nil Şelalesi’nin ve büyük bir dini merkezin bir hayli yakınındaydı. Milattan önce ikinci yüzyılın başlarında Meroë kralı Adikhalamani inşaatını başlattı. O dönemde, tanrı Amun'a adanmış olan küçük ve tek odalı bir şapel olarak tasarlandı. Meroë'nin bir başka tapınağı olan Dakka'yla çok benzer şekilde düzenlendi.[2] Ptolemy VI, Ptolemy VIII, Ptolemy XII'nin saltanatları sırasında şapel dört tarafından da genişletildi ve İsis'e adanan 12 x 15 metrelik ufak bir tapınak haline geldi.
1960 yılında Aswan'ın yeniden yapılanması sırasında anıtlar ve arkeolojik sitler büyük zarar görmeye başlayınca UNESCO uluslararası bir çağrı yaparak ülkeleri zengin tarihi efsaneyi korumaya çağırdı. Bu çağrıya cevap İspanya'dan geldi. Mısır hükûmeti Abu Simbel Tapınakları'nı koruması karşılığında Debod'u İspanya'ya bağışladı. (1968)(vikipedia)
Valla o beklediğim saatlere değdi ve ohh be diyerek gezip gördüm ve minnetle çıktım tapınaktan, ee karanlık baya bastırmıştı ne yesem ne yesem diye yine sol meydanına kadar birde gece yürüdüm, her yer insan her yer ışıl ışıl ve yurtdışında en çok sevindiğim şey tanıdık bildik marklara denk gelmek oldu.
Hemen kfc’de yemeğimi yedim ve otele geçerek ertesi gün için dinlenmeye koyuldum.
Çünkü ertesi gün büyük gündü La carolinaya geçip proje ortağım sevgili Marga ile tanışacaktım.
Heyecanlı ve harika bir tanışma oldu, eşiyle beni karşılamaya gelmişlerdi, samimi sıcak ve sempatik bir aile.
Önce tabii nasıl konuşacağız, ne yapacağız derken sonra translate ile konuşup gayet güzel anlaştık.
Espriler bile yapmaya başladık.
Bu güzel küçük kasabayı bana gezdirdiler ve o gün endulisia karnavalının ilk yuruyus gunuymüs hemen üzerimi değiştirip oraya gittik.
İnsanlar çok farklı kostümlerle caddelerde yürüyüp dans ederek geziyorlardı.
Zevkli şirin bir kasaba ve değişik bir gelenek…
La Carolina, İspanya'nın on yedi özerk bölgesinden, ülkenin güneyinde bulunan Endülüs otonom bölgesinin Jaén eyaletine bağlı doksan yedi belediyesinden biridir. 2002 yılı sayımlarına göre belediyenin nüfusu 14.981 kişidir.
28 Şubat Endülüs Günü
Evet, onların da bir günü var neden derseniz 1980 de yapılan referandum ile Endülüs özerk bölgesi olmaları…
Çok eğlenen bu insanlar gayet sempatik ve gayet sıcaktılar ve bende bu samimiyeti çok sevdim birlikte karnaval sarkılları ve eğlencelerine eşlik edip beni otelime bıraktılar. ,otelimden bahsetmeden edemeyeceğim, la perdiz otel anlamı keklik demekmiş ve bu mimaride her yerine yansıtılmış, bölgenin avcılık oteli ve avcıların toplandığı yermiş, bu yüzden her yerde av hayvanları, avcılık eşyaları, ahşap ve taş tasarımla ilk defa bu kadar değişik bir otelde kalmış ve bir hafta boyunca bunun tadını çıkardım
Şimdilik bu kadar yeter bence devamı İspanya 3 yazımızda olsun.
Haydi sizde yorumlarınızı bizimle @benim_gozumlegezelim hesabımızda paylaşın yolunuz, yolumuz güzelliğe çıksın...